Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından Erzurum'da düzenlenen Yargıda Zaman Yönetimi Sempozyumu'nda konuştu. Sempozyuma, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, AK Parti Erzurum Milletvekilleri İbrahim Aydemir, Mustafa Ilıcalı, Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcısı Bilal Uçar, Erzurum Valisi Ahmet Altıparmak, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcıları, Adalet Bakanlığı Birim Amirleri ve çok sayıda hakim ve savcı katıldı. Bozdağ'ın konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
TERÖR HEDEFİNE ULAŞAMAYACAK
"Çanakkale Zaferi'nin 101. Yıldönümünde, Çanakkale başta olmak üzere, bu ülkeyi bize vatan kılan bütün şehitlerimizi - bu ülkede hür ve bağımsız bir biçimde yaşamamızı; huzur, barış ve güvenlik içinde olmamızı temin maksadıyla terör ve başka şeylerle mücadele ederken ''şehadet' makamına ulaşan bütün şehitlerimizi - huzurlarınızda bir kez daha rahmet, minnet, şükran ve duayla yad ediyorum; zira “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır Eğer toprak uğrunda ölen varsa vatandır,” ifadeleri, bir vatanın nasıl vatan olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Eğer, bir toprak parçasının üzerinde yaşayan insanlar yeri geldiği zaman yaşadıkları vatan parçası için cennete koşarcasına, şehadet makamına ölüme koşmaktan vazgeçerlerse o toprak parçasının üzerinde yaşama hakkını kaybederler.
Çanakkale'de ölüme, cennete koşarcasına koşan atalarımız sayesinde biz, bugün bu salondayız. Bugün kudretli, güçlü ve bağımsız bir Türkiye var. Bence, böylesi bir Türkiye'nin yargı mensupları olarak milletimize hizmet etme imkanı buluyoruz. Bugün terörle ve başka tür, ülkemizin dış ve iç güvenliğin, saldırılarla mücadele ederken yine aynı duygu ve düşünceyle güvenlik güçlerimiz, gözünü kırpmadan -adeta- cennete koşarcasına şehadet makamına koşmaktadırlar. Hamdolsun, bu ruh yaşadığı sürece Türkiye var olmaya; ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğü, birliği, dirliği, huzuru, barışı kaim olmaya devam edecektir.
Terör örgütlerinin adları, hedefleri ve eylemleri ne olursa olsun bütün terör örgütleri lanetlidir, lanetlenmelidir. Adlarına, hedeflerine bakarak terör örgütleri arasında ayrım yapmak; bazılarına olumlu, bazılarına olumsuz yaklaşmak teröre prim vermektir; teröre ve terör örgütlerine manevi destek çıkmaktır.
Adları, hedefleri ve eylemleri ne olursa olsun bilmemiz gerekir ki; bütün terör örgütleri ve teröristler insanla düşmandır, insanlığa karşı suç işleyen vahşi örgütlenmelerdir. Tarih boyunca terörle elde edilmiş hiçbir başarı olmadığı gibi hedefine ulaşmayı başarmış hiçbir terör örgütü de yoktur; bundan sonra da olmayacaktır. Türkiye'yi, Türk milletini, birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi, huzurumuzu ve barışımızı hedef alan hiçbir terör örgütü, terör saldırısı; onları destekleyen, azmettiren güçler; Türkiye üzerinde asla hedefine ulaşamayacaktır."
Birbirinin karşısına dikmek, kardeşi kardeşe kırdırmak, ülkeyi; kaosa, karmaşaya sevk etmektir. Terör saldırıları karşısında yek vücut olmayı başarabilirsek, birlikte olabilirsek; terör vurdukça, ayrışma birbirimizin karşısına dikilme yerine birbirimize daha çok sarılma; birliğimize, dirliğimize sahip çıkabilirsek teröre ve terör örgütlerine, onları planlayan karanlık güçlere en büyük cevabı vermiş oluruz. Hamd olsun, aziz milletimizin her bir ferdi, Türkiye’nin 81 iliyle ve her yerleşim yerinde teröre karşı yek vücutlu durmayı, birlik olmayı, dirlik olmayı başarmışlardır. Ben, bu nedenle buradan bir kez daha aziz milletimizin her bir ferdine teröre karşı gösterdikleri birlikten, dirlikten, samimi dayanışmadan, kardeşlik hukukuna ve barışa sahip çıkmalarından dolayı şükranlarımı buradan ifade ediyorum. Bu ruh olduğu sürece -emin olun- hiçbir terör örgütü ve hiçbir terör saldırısı hedefine ulaşmayacaktır.
Terör örgütlerinin ortaya koyduğu saldırılar, vahşi cinayetler karşısında; hendekleri, çukurları, barikatları, teröristleri, otomatik silahları, roket atarları, el bombaları, canlı bombaları ve onların saldırıları sonucunda şehit olanları görmeyip sadece devleti suçlayan, unvanı ne olursa olsun kişiler de -bilmek lazımdır ki- teröre manevi destek çıkmaktadırlar. Terör örgütünün korkutuculuğunu, vahşetini, eylemlerini, milletimize ve devletimize verdiği zararı gözlerden kaçırması. Bu, hiçbir açıklamayla mümkün değildir. Acıyı, bu millet yaşamaktadır; kanı bu millet görmektedir. Hendekleri, çukurları; bütün haksızlıkları, bütün terör örgütünün vahşi cinayetini milletimiz, gözleriyle görmektedir. Milletin gözlerinin gördüğü vahşeti; kulaklarının duyduğu çığlığı; akıllarının, kalplerinin idrak ettiği gerçeği göremeyenler, duyamayanlar, anlayamayanlar; hangi üniversiteyi bitirirse bitirirsin, isminin önünde hangi sıfat yazarsa yazsın cehaletten kurtulamazlar. Milletimiz, onların diplomalarını görebilir; hepimiz, onların diplomalarıyla onlara bir saygınlık kazandığını söyleyebiliriz ama gerçek anlamda ilmi objektife sahip birisinin böyle bir yaklaşım içerisinde olamayacağını da buradan ifade etmek isterim."
YARGIDA ZAMAN YÖNETİMİ ÇALIŞMALARI
Devletle ya da birisiyle ihtilafa düşen, haksızlığa uğradığını düşünen her bir insan, hakkını almak ve bunu da makul bir sürede elde etmek ister. Yargının kendisine müracaat edenlerle ilgili işlemleri yapıp haksızlığı tespit edip hakkı tespit edip onu sahibine teslim etmesi, yargıdan beklenen en önemli görevlerden bir tanesidir. Adil yargılanma hakkının hem uluslararası hem anayasamız bakımından en önemli ayaklarından birisi -hiç şüphesiz- makul sürede yargılanma hakkıdır. Eğer vatandaşlarımızı makul sürede yargıdaki işlerini halledebilecek bir imkana kavuşturmazsak sonuç ne olursa olsun vatandaşımızın adil yargılanma hakkını ihlal etmiş oluruz. Türkiye’de yargıya olan güveni olumsuz etkileyen, milletimizin yargıya olan şikayetlerini en yüksek noktada olduğu konuların başında -hiç şüphesiz- yargılanmanın uzunluğu ve makul sürede yargılanmaların sonuçlandırılamamasıdır. Bu nedenle baktığımızda atasözlerimizde, deyişlerimizde, şiirlerimizde, şarkılarımızda türkülerimizde filmlerimizde ve haberlerimizde uzayan davalara ilişkin eleştiriler, şikayetler ve serzenişler eksik olmamaktadır. Artık, vatandaşımızı bundan bizar oluşunu, bununla eğlenmeye dönüştürecek kadar bir kıvrak zeka örneğini ortaya koyduğunda görüyoruz.
EN ESKİ TARİHLİ DAVA
Türkiye mahkemelerinde görülen davalar içerisinde en eski tarihli davanın 1932 tarihli Çanakkale'de görülen bir hukuk davası olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 84 yıldır devam eden bir davamız var. Tabi başka yerlerde de başka uzunluklarda devam eden davalar olduğunu görüyoruz. Daha önce ifade ettim buradan bir kez daha ifade etmek isterim; Yargıtay Başkanımız Danıştay Başkanımız Barolar Birliği ve tüm paydaşlarla da görüşmek suretiyle bu uzayan davaları esasında karara bağlamak tam yargının çekindiği, bu davaları karara bağlayacak ve tamamını Türkiye'nin gündeminden çıkaracak adaletin tecellisini sağlayacak yeni bir mekanizmayı devreye sokmamız gerektiğine inanıyorum. Belki bir mahkeme kurup orada mı yaparız, istinafta mı yaparız, Yargıtay Danıştay üzerinden mi yaparız ama bizim bir formül bulup 84 yıldır devam eden ve karara bağlanamayan bu davaları karara bağlayacak bir yargı mekanizması devreye sokmamız gerektiğine yürekten inanıyorum. Her ülkede olduğu gibi Türkiye'mizde de uzayan yargılama sürelerini kısaltma makul sürede yargılanma hakkını tesis etme bakımından son derece önemli çalışmalar yapıldığını görüyorum. Öncelikle yargının görev yaptığı alanların değiştirilmesi altyapı ve üstyapı sunum güçlendirilmesi yargının personel ve yardımcı sayılarının artırılması son derece önemlidir. Eğer kaliteli fiziki mekanlarınız yoksa ve orada yeteri kadar Personelin teknik altyapıyı sahip değilseniz bu işleri hızlandırma imkanı olmaz. Hükümetlerimiz döneminde Adalet Sarayları ile yargımızı daha güçlü daha iyi bir fiziki mekana kavuşturma konusunda önemli adımlar attık. Yaklaşık 300 adliyemizi yeniledik yeniden yaptık şu an da devam eden önümüzdeki süre içerisinde Türkiye'nin bütün adliyelerini yenilemeyi hedefliyor, bütün hakim ve savcılara laptop dağıtılması ve bunların beş yıl süre içerisinde yenilenmesi uygulaması devam ediyor. UYAP’la beraber yine fizik anlamda yine çok büyük bir devrimi yaşadı. Tapuya yazılan nüfusa yazılan adli sicile yazılan yazıların aylarca gidip geldiğini, cevapların alınamadığını, teyitlerin olduğunu hep beraber biliyoruz. Şimdi bilgisayara dokunduğunda hemen oradan görebiliyorsunuz. Avukatlar ve üye olan kişiler hakimler savcılar UYAP üzerinden pek çok işlemi bugün daha rahat bir biçimde evinde dahi yapabilme imkanına kavuşmuş durumdadırlar Internet üzerinden dava dosyasını inceleme delilleri değerlendirme, dosyada işlemler yapma, cevaplar verme gibi pek çok işi bugün vatandaşlarımız yapabilmekte, avukatlarımız hakim ve savcıları mı bunun sağladığı kolaylıktan istifade edebilmektedir. Geçmişte bunlar yoktu, bu altyapı üstyapı güçlendirilmesi önümüzdeki zaman içerisinde de devam edecektir. Dünya da gelişen yeni teknolojiler anında Türkiye'ye yansıtılacak Türk hakim ve savcıların hizmetine sunulacaktır. En ilkini biz yapmak en güzelini biz yapmak Gibi bir düşüncemiz vardır. UYAP projesi, şu anda Dünyada Başarı Ödülü almış bir proje ve pek çok ülkede Türkiye UYAP’ı rehber olarak gösteren örnek bir ülkedir. Bu başarıdan dolayı da UYAP’ı bu çalışmaları yürüten bütün arkadaşları buradan kutladığımı ifade etmek isterim. Tabi Hakim ve Savcı sayıları mahkeme sayıları, daire sayıları, Yargıtay Danıştay’daki üye sayıları da yargılamanın hızlanması ve makul sürede sonuçlandırılması için son derece önemlidir Türkiye'de 2002 yılında 100 bin kişiye düşen hakim sayısı Yedi buçuk iken bugün itibariyle 14 olmuştur. Tabi Avrupa Birliği Ortalaması bunun 20 civarında olmasıdır hedefimiz 2019’a kadar Bunu 100 bin kişiye düşen hakim sayısını 20 ye çekmektir. Böylelikle hakimlerimizin daha çok olması, savcılarımızın daha çok olması, dosyalara daha fazla zaman ayırmaları, kararlarındaki isabeti ve sureti de ortaya mutlaka koyacaktır. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Yargıtay ve Danıştay da daire sayıları ve üye sayılarını artırdık yine pek çok yeni mahkeme kurduk İhtisas mahkemeleri Ve onların sayılarını da arttırdık, idare mahkemelerinin de sayılarını arttırdık. Böylelikle vatandaşımızın adalete daha kolay erişimini ve netice almasının önündeki imkanları çoğaltmış olduk. Ayrıca hukukumuza alternatif çözüm yollarını kazandırdık. Bildiğiniz gibi ceza hukukunda uzlaşma ve hukuk yargılamasında Arabuluculuk Müesseleri hukumuz da bugün yer almaktadır. ancak uygulamada yaşanan sorunlar nedeniyle her iki müessesede beklediğimiz neteceyi tam alabilmiş değiliz. Yaşanan tecrübelerde de istifade ederek, bu konunun uzmanlarının önerilerini de dikkate alarak, hem uzlaşmanın kapsamını genişleten, hem arabuluculuğun kapsamını genişleten hemde etkinliğini artıran bir dizi düzenlemeyi Bakanlık olarak hazırlamış durumdayız. Önümüzdeki günlerde bir kısmını görüşe bir kısmını TBMM 'ye göndereceğimizi buradan ifade etmek isterim. Örneğin arabuluculuk kapsamını genişletiyoruz. İş mahkemelerinde görülen davaların yaklaşık % 90'ı nın zorunlu arabulucuya gitmesinin yasal zorunluluk haline getiriyoruz. Böylelikle iş mahkemelerindeki iş yükü gittikçe azalmış olacaktır. İdari yargıda Yargıtay Başkanımızın ve ilgililerinde bildiği gibi bazı komisyonlar kuruyor, idari yargıya gitmeden önce alternatif çözüm yollarını orada da devreye sokacağız. Bütün bunlara hakim ve savcılarımızın sahip çıkması için onların sahip çıkmalarını engelleyen bir takım idari ve ya yasal engeller var onları da kaldırıcaz. Çıkan biten iş gibi uzlaştırma yapılan dosyalar, arabuluculuğa giden dosyalar aynı muameleyei görecektir. Ve diğer pek çok adımı bu çerçevede beraber atacağımızı buradan ifade etmek isterim. Öte yanda tüketici hakem heyetlerinin hayata geçirilmesi, İstanbul Tahkim Merkezinin kurulması, istisas mahkemelerinin artırılması bu açıdan önemli sonuçlar ortaya koymuştur. Ceza soruşturmasında ve yargılamasında önemli müesseleri de hukukumuz akazandırdığımızı ifade etmek isterim.
İDDİANAMENİN İADESİ
İddianamenin iadesi müessesesini kukumuza kazandırdık. İl defa getirdiğimiz bir müessese. Ancak ifade etmeliyimki, yargılamanın uzamasını engellemek, deliller toplandıktan ve dosya kamil manada tekemmül ettirildikten sonra davanın açılmasını tekmil etmek maksatıyla getirdiğimiz İddianamenin iadesi müessesesi malesef kuruluş amacaına uygun bir biçimde işletilmemektedir. Burada Yargıtayımıza büyük görevler düştüğüne ben yürekten inanıyorum. Yargıtay, İddianamenin iadesi müessesesini kuruluş amacı dışında uygulanması konusunda ilk derece mahkemelerine ve soruşturma yapan makamlara rehper kurallar ortaya koyabilir. Ben koyacağınıda buradan ifade etmek isterim. Kamu davasının açılmasının da ertelenmesi bu konuda yeni bir müessesedir. Takipsizlik kararı zaten var. Ama onu vermedi araştırdı, Kamu davasının açılmasının da ertelenmesi cihetine de gitme imkanı var. Bu da son derece önemli bir müessesedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması Yargıtay’ımızın iş yükünü azaltan, o da ayrı bir önem kazanmıştır. Yüne Türk Ceza Kanununda ve Özel Ceza kanunlarında yer alan hapis cezalarıyla ilgili bazı suçlar ile hafif hapis cezasını gerektiren suçların neredeyse tamamına yakını suç olmaktan çıkarılmış, kabahat kapsamına alınmış idari yaptırımlara bağlanmıştır. Bütün bunlar yargıdaki iş Yükünü azaltılması bakımından son derece önemli görevler ifa etmiştir. Ama buna rağmen yargıdaki iş yükünü gösteren rakamlara baktığımızda azalmaların arzu ettiğimiz düzeyde olmadığını görüyoruz. Bunun elbetteki çok değişik nedenleri var. Zira bilimin gelişmesi, teknolojinin gelişmesi, yeni suçların ortaya çıkması, soruşturma ve kovuşturma tekniklerinin güçlenerek bu konuda ilgili şüphelilerin tespiti ve benzeri ve pek çok neden bunların çoğalmasında etkin olduğunu görebilmekteyiz. Bu alanda atacağımız en önemli adımlardan bir tanesi hiç şüphesiz İstinaf yargı yolunun fiilen göreve başlayacak olması.
İSTİNAF MAHKEMELERİ
Hiç şüphesiz İstinaf Yargı yolunun fiilen göreve başlayacak olması bildiğiniz gibi 2004 yılında Adli Yargıda İstinaf 2014 yılında İdari Yargıda yasayla kurulmuştur, ancak fiilen hayata geçirilememiştir. 20 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Adli Yargıda yedi bölgede İdari Yargıda yedi bölgede İstinaf fiilen göreve başlayacaktır. Esasında İstinaf uzayan yargılamalar karşısında en önemli panzehirlerden bir tanesi olacaktır. Eldeki verilere baktığımızda İdari Yargılamadaki davaların yüzde sekseninin, ceza yargısındaki davaların yüzde doksanbirinin, hukuk yargılanmasındaki yüzde seksendokuzunun, İstinaf’da kesinleştiğini görebiliyoruz bu şu demektir; Yargıtay’a ve Danıştay’a gidecek dosya sayısı azalacak yani Yargıtay ve Danıştay ellerindeki dosyalara daha fazla zaman ayırarak daha iyi inceleyerek daha kısa sürede karara bağlama imkânı bulacak, gerçek anlamda içtihat mahkemesi vasfını kazanmış olacaktır. öte yandan şu anki uygulamada Yargıtay ve Danıştay’a gelen dosyalar bozulduğunda mahal mahkemesine gidiyor, onlarda yeniden temyiz ediyor, yeniden gidiyor git gel dosyalar çok uzuyor. Şimdi İstinaf mahkemelerindeki durum bambaşka olacak İstinaf mahkemeleri ikincil bir Yargılama yapan mahkemeleridir. Dosyanın içerisinde eksiklerini gördüğü zaman İstinaf kendisi eksiği tamamlayacak, yanlışı gördüğü zaman kendisi o yanlışı düzeltecek yapması gereken bir şey varsa yapacak, adeta ilk derece mahkemesi gibi; işin esasına girip doğrudan karar tesis edecektir. Doğru karar verme konusunda da kararların isabeti konusunda da istinaf büyük katkı sağlayacaktır. Zira ilk derece mahkemesine bakan Hakimin veya Savcının gözü dışında yeni bir mahkeme bakıyor, heyet halinde bakacak yeni bir Savcı bakacak ceza davası ise hukuk davası ise yeni bir heyet bakacak ve onlar ayrı bir gözle delilleri değerlendirip yargılama yapacak hükmü tesis edecektir, buda hiç şüphesiz hem kararların isabetini hem de hızlı yargılamayı temin edecek en önemli adım olacaktır. İstinafın faaliyete geçirilmesinden sonra belki kısa sürede bazı sıkıntılar yaşanabilecektir, kararlar uygulamanın ilk oluşu nedeniyle ama biz biliyoruz ki bu sancıyı yaşamadan bizim bu işi daha iyi yapabilme imkanımız yoktur. Kısa süre içerisinde bu ortaya çıkacak eksiklikleri de giderecek daha ciddi adımları atacağız şu anda yedi bölgede istinaf kuruluyor Erzurum’da İstinafın kurulacağı şehirlerimizden bir tanesi olacaktır Erzurum’da hem bölge Adliye mahkemesi hem bölge İdare mahkemesi olacak Erzurum bölgenin İstinaf merkezi olacaktır. Bölge Adliye mahkemelerinde şu anda faaliyete geçiremediğimiz sekiz tane istinaf önümüzdeki süreç içerisinde peyderpey onlarda faaliyete geçirilecektir. Buradan onu da ifade etmek isterim onların kuruluşu yapılmış durumdadır kapatılmış değildir hakim savcı sayımız ve diğer bazı nedenler nedeniyle şimdilik faaliyete geçiremedik ama zaman içerisinde faaliyete geçireceğimizi buradan ifade etmek isterim bilirkişilik kanunun mecliste uzun yargılamaların bilirkişilerle mahkemeler savcılıklar arasında ki ilişkiler git gel nedeniylede olduğunu biliyoruz ve bu bilirkişilik müessesini yeniden yapılandırılması hem yargıya güvenin arttırılması hem de hızlı yargılanmanın temin edilmesi bakımından son derece önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Yine Adli tıp kurumunun yeniden yapılandırılması da bu açından son derece önemli bir adım olacaktır. Yargıda zaman yönetimi ne getiriyor derseniz; bana göre tek bir cümleyle vatandaş davasını açtığı an davanın kaç gün içinde biteceğini bilecek biri hakkında cumhuriyet savcılığına şikayette bulunduğu an şikayetinin kaç gün içerisinde soruşturmadan kovuşturmaya dönüştürüleceğini veya bir başka kararla neticelendirileceğini bilecek bu hem savcılarımızın hem hakimlerimizin mahkemelerimizin vatandaşımıza dönük bir taahütüdür. Ben şu kadar sürede senin bu davanı bu şikayetini karara bağlayacağım demektir bu ayrıca yargının kendisini kamu oyu denetimine açmasıdır şeffaflık ve hesap verilebilirlik bakımından kendisini kamu oyu denetimine davası olan veya şikayeti olan vatandaşın denetimine açmasıdır. Yargımızın geldiği noktada kendisine olan öz güveninde somut bir neticesidir bundan sonra Türkiye’de artık davam ne zaman bitecek sorusunu hiçkimse kendisine veya başkasına sormayacaktır. Davasının ne zaman biteceğine şikayet anında dava anında kendisine verilen belgede görebilecektir. Bu tarihi bir reformdur son derece önemli bir adımdır ben şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum.
DOKUNULMAZLIKLAR
Son olarak değineceğim konu yasama dokunulmazlıklarıyla ilgili bir husustur değerli misafirler bildiğiniz gibi Anayasanın seksen üçüncü maddesinin başlığı yasama dokunulmazlığıdır. Bildiğiniz gibi Anayasanın 83. Maddesinin başlığı yasama dokunulmazlığıdır. Bizim Anayasamızda ki yasama dokunulmazlığının ana nedeni TBMM üyelerinin görevlerini yaparken kullandıkları oylardan, ileri sürdükleri görüşlerden ancak denetim faaliyeti yaparken yapacakları denetimden yürütmenin ve yargının baskısı olmadan özgürce çalışabilmelerini sağlamak için konmuştur. Yürütme, Yasama üyelerine baskı yapmasın, Yargı, Yasama üyelerine baskı yapmasın herhangi bir korku tehdit algılaması olmaksızın yasama organı üyelerinin hem yasama faaliyetlerini hem de bir takım faaliyetlerini özgürce yapabilmeleri için tanınmıştır. Yasama dokunulmazlığı herhangi bir TBMM 'nin suç işleme konusun da diğer vatandaşlardan ayrı bir konuma sahip oldukları anlamına gelmez. Böyle de değerlendirilemez. Yasama donulmazlığı yasama üyelerinin suç işleme hakkına veya hürriyetine sahip olduğu anlamına da gelmez. Yasama Dokunulmazlığı zırhına bürünerek herhangi bir Milletvekilinin suç işlemesi yasama dokunulmazlığını kötüye kullanması anlamına gelir. Hiç kimsenin Anayasanın kendisine tanıdığı bu dokunulmazlığı kötüye kullanma hakkı yoktur. Esasında bir boyutuyla yasama dokunulmazlığı kaynağına Anayasa'dan almaktadır. Anayasa'ya dayanmaktadır. Ama bu dokunulmazlığı veren kimdir ? halktır. Seçimle pek çok aday olmakta, ama o adaylardan sadece 550'sine millet sen bu dokunulmazlık zırhını giyebilirsin demektedir. Esasında dokunulmazlık cübbesini milletin vekillerinin sırtına sandıkta bizzat millet giydirmektedir.
MİLLET İRADESİ
Sırtına sandıkta bizzat milletvekilleri giydirtecek millet giydirmektedir. Dolayısıyla yasama dokunulmazlığı bir boyutuyla milletin iradesinin de yasamada dokunulmaz hale gelmesidir. Öyle ise bu dokunulmazlığı taşıyanların milletin kendilerine verdiği yetkiyi milletin iradesi doğrultusunda suç işlemek için değil milleti hakkını hukukunu korumak etkin bir yasama ve denetim faaliyetinde bulunmak için kullanmak zorundadır maalesef suç örgütlerine, terör örgütlerine terör eylemlerine destek veren bazılarına fiili katıldığı iddia olunan pek çok fezlekeyi de TBBM’ de gördüğümüzü burada ifade etmek isterim. Şu anda TBBM’de bulunan dosya sayısı sanırım 522. Karma komisyonda görüşülüyor fezleke dosyaları, karma komisyon, adalet komisyonu ve Anayasa komisyonu başkan ve üyelerinden oluşuyor 52 kişi iç tüzüğe göre dosyaların görüşülmesi için önce bir hazırlık komisyonu kuruluyor meclisin uygulamasına baktığımızda hazırlık komisyonu beş kişiden oluşuyor ve bugüne kadar bir hazırlık komisyonuna verilen azami dosya sayısı 21 ve bir ay içerisinde karara bağlanıyor bu şu demektir; hazırlık komisyonları bir ayda azami 200 dosyayı inceleyip karara bağlayabilir 600 e yakın dosya olduğu zaman bu ne demektir; üç ay hazırlık komisyonları çalışması demektir bir ay karma komisyonu bunu çalıştığını düşünün dört ay yaptı sadece komisyonlarda görüşülmesi saat gibi işlerse engelleme olmazsa bir takım tartışmalar olmazsa hani halk tabiriyle tıkırında giderse bu böyle olur ama bir takım tartışmalar vesaireler olduğu zaman uzayacağı da açık genel kurul aşamasına baktığınızda genel kurulda bir dosyanın asgari iki saat olduğunu görüyoruz. Sıkıntı olmaz ise iki saat. Tabi daha fazla da sürebilir. Biz asgariden kabul ettiğimizde 500 dosyanın günde 10 saat aralıksız ve ve sadece dokunulmazlık dosyalarının ele alınması suretiyle, geçmesi halinde bin saate tekabül ediyor. Bu bin saati günde 10 saatten 100 bine tekabül ediyor 100 gün olduğunda da meclisin çalışma takvimine bakacağız Meclis haftada üç gün çalışıyor. Üç gün çalıştığında 33 haftaya tekabül ediyor. Bu da sekiz buçuk, dokuz ay civarında bir şey yapıyor. Ama her şey saat gibi işlerse, bu içtüzük kuralları çerçevesinde eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan Dokunulmazlık Dosyaları incelenir, karara bağlanır ise başka meclis hiçbir işe bakmamak kaydıyla bayram tatili yaz tatili araya koyduğunuzda en az iki yıllık bir süreye ihtiyacı var. 2 yıl sonrasında zaten seçim var. Türkiye'yi bu kadar meşgul etmeye kimsenin hakkı olmamalıdır. Eğer samimi ise bütün gruplar dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda o zaman anayasaya geçici bir madde konularak meclisin milletimizin diğer meselelerine daha fazla zaman ayırmasına Yasama ve denetim kabiliyeti için çaba sarf etmesine imkan tanımaları gerekir. Bizim üzerimizdeki sorumluluk bize bunu yüklemektedir. Sayın Başbakanımız da bu anlamda çağrısını yapmıştır. Umarız ki bu çağrı siyasi polemiklere konu edilmez. Bu çağrı milletimizin de yararına millet meclisimizin takdirine uygun bir şekilde siyasi partilerimiz tarafından değerlendirilir.